HOÇ-FED VE HOÇVAN DERNEKLERİ
Evet “su akar mecrasını bulur”…
Doğru bir politik çizgi, devrimci bir gözlem olduğu zaman, gerçekler er ya da geç ortaya çıkar. Bu gün bölgenin bir çok aydını yazarı, çizeri yanlış giden birşeyler olduğunu yavaş yavaş kavramaya başladı.
Bizim neden ısrarla onları eleştirdiğimizi gördüler, anladılar…
Kimin hangi ayak oyunlarıyla ne yapmak istediği ortaya çıkıyor!
Hiç kuşkusuz çok zaman kaybedildi. Ama geç de olsa bazı şeylerin açığa çıkması çok önemli.
Biz aylardır bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz. Bunu anlamakta ısrarla direnenler oldu. Bizi biat etmeye zorlayanlar oldu. Ama halen legal zeminin entrikalarını çok iyi bilen bazı akıldaneler o kirli ilişkilerini sürdürmekten vazgeçmiş değil…
Başından beri söylediğimiz bir şey var; Biz neye mal olursa olsun, doğru bildiğimiz şeyleri yazmaktan, söylemekten vazgeçmeyeceğiz, çekinmeyeceğiz!
Hiç kuşkusuz bize yönelik ağır eleştirilerde bulunan “bazı arkadaşlarımızın” bizi iyi tanımadıklarını, dolayısıyla da, bir şeklilde maniple edildiklerini biliyoruz. Onları da anlamaya çalışıyoruz.
İlginçtir, Kürt hareketiyle Türk devleti 30 yıl savaştıktan sonra helaleşebiliyor, ama biz bunu yapacak cesareti kendimizde bulamıyoruz!
Geçmişte bazı arkadaşlarımıza karşı bize ön yargı aşılayanlar, gözümüzde düşürmeye çalışanlar, şimdi de kurumun içinde aynı ayak oyunlarını sürdürüyorlar. Dediğim gibi “Su akar mecrasını bulur” biz devrimci-yurtsever kimliğimizden hiç bir koşulda taviz vermedik, bu gün de vermeyeceğimizi bizi tanıyan her kes biliyor.
Bizi yıllardır takip eden okurlarımız ve arkadaşlarımız da çok iyi bilir. Biz en zor koşullarda bile yazmaktan asla çekinmedik. Hiç bir gerekçenin arkasına sığınmadık. doğru bildiğimiz şeyleri yazmaya devam ettik.
Bu kadar geyikten sonra asıl meseleye gelelim: Geçen gün Hoçvan hasköy kültür evi’nin düzenlediği bir kahvaltılı toplantı vardı. Hoç-Fed’de davet edilmişti. Her kes gerek Hoç-Fed içinde, gerekse de bölge basın ve sanatçılarıyla yaşanan olumsuzluklara ilişkin tartışacaklarını, konuşacaklarını sandık. Ama öyle olmadı. Her zaman olduğu gibi yine “basının” kuruma karşı hasmane bir tutum içinde olduğunu, aslında hiç bir sorunun olmadığını, her şeyin güllük, gülistanlık olduğunu, dahası “bütün bunların sorumlusunun basın olduğunu” söyleyeceklerdi…
Çok şaşırdık!
O kurumda başından beri provakatif söylemleriyle öne çıkan birileri, halen bizim geçmişte söylediklerimizin ne anlama geldiğini soruyorlardı. Yazdığımız bütün yazılarda her şeyi bütün çıplaklığıyla, gerekçeleriyle ortaya koyduğumuzu okumuş olmalarına rağmen, bu tutumlarını sürdürmelerini elbette çok iyi anlıyoruz! Hatta elbette kurumu nasıl güdükleştirdiklerini çok iyi biliyoruz. Şimdilik kaydıyla bunları bir kenara bırakıyoruz. Çünkü, “bunu belki de iyi niyetle yapıyorlar”dır düşüncesine veriyoruz. Olur ya,” belki bu kurumu bizden çok seviyorlar, bizden çok emek vermişler, ondan dolayı bu tür kaygılara giriyorlar” diye de düşünülebilir!!!
Ona da eyvallah…
Tuhaf olan, her kesi idare edebileceklerini sanmaları…
Hadi diyelim ki, geçmişte legal zeminde hasbelkader kendisne yer bulanlar, edindikleri deneyimleri ve ayak oyunlarını STK’larda sermaye yapanlar bunlara çanak tutabilir. Peki hiç düşünmediniz mi, günün birinde bu kuruma samimiyetle yaklaşan, o kurumu samimi duygularla koruma anlayışında olan insanların bir gün bu kepazelikleri farkederek isyan edeceklerini görmüyorlar mı?
Ben şahsen bu satırları yazarken bile, samimi duygularla bu kuruma bir şeyler yapan bir çok arkadaşımızın bunu bir menevra veya birilerine “mesaj” olarak anlayacaklarından korkuyorum…!!!
Hayır bunu samimi duygularla yazıyorum. Bir çok kişi benim düşündüklerimi asla söylemekten çekinmeyeceğimi biliyor. Gerisi kendi bilecekleri iştir.
Gelelim Hoç-Fed’le basın ilişkilerine:
İşin en can alıcı bölümü burası…
Şimdi hoç-Fed’e buradan soruyorum: Sizi kurulduğunuz günden beri, Bir bayramda, bir yılbaşında, bir Newroz’da veya özel bir günde hiç bir gazeteye veya gazeteciye destek olmak amacıyla ilan verdiniz mi?
Ve ya şöyle sorayım, Hoç-Fed’in önemli etkinlikleri için taaa karşılardan gelen, veya burada zamanlarını ayıran gazetecilerin hangisine yaptıkları önemli haberden sonra çağırıp bir ilan verdiniz?
Siz işiniz bittikten sonra biriniz toptan işinize, ötekiniz, inşaat işine, bir ötekiniz bilmem hangi işine dönecek, ticaretini yapacak…
Peki ya gazeteci?
O ne yapacak?
Onlar taş mı yiyorlar?
Paranız mı yok?
Gerekçe bu mu?
Peki Türkiyedeki diğer dernekler ne yapıyor?
Onların hanları ve hamamları mı var?
Bütün dernekler STK’lar aynıdır. Ama onlar gazetecisini koruyor, ne yiyip ne içtiğini merak ediyor.
Yoksa, çağırın gelsin, yazssın, eeee sonra?
Sonrası sen de hoçvanlısın…
El insaf!
O zaman siz de Hoçvanlısınız hadi yaptığınız işin paralarının tamamını Hoç-Fed’e verin! Çünkü biz elimizde avucumuzda ne varsa veriyoruz.
Bakın biz gazeteciler cebimizdeki son kuruşu harcayarak sizin haberlerinizi yapmaya geliyoruz. Bizim verecak başka bir şeyimiz yok ki, her şeyimizi aldınız. Biz istediğimiz zaman” bu işi para için mi yapıyorsunuz ayıptıri siz de hoçvanlısınız” diyorsunuz. ! Aynı şeyleri sanatçılar için de diyorsunuz. Ama o arkadaşlarımızın ne yiyip ne içtikleri umurunuzda değil.
Düşünün BDP gibi hiç bir maddi olanağı olmayan bir parti bile yerel gazetecileri davet ederek ilan veriyor. Çünkü bu insanların bununla yaşadığını biliyor.
Geleleim derneklere:
Adam piknik yapıyor, gece düzenliyor, gel diyor haber yap.
Eyvallah geldik, haberimizi de yazdık, 4-5 saat uğraşıp boy boy resimlerinizi de koyduk.
Niye yaptık?
Bunun haber değeri mi var?
Yok!
İyi de sen bu etkinliği yaparken rakıya, kaza, saza para veriyorsun.
Peki gazeteci senin babanın uşağı mı?
O geceden sonra bir ilan vererek o gazetecinin ayakta kalması için bir ilan versen daha iyi olmaz mı?
Gazeteciye geldi mi paran bitiyor?
Artık pes…söyleyecek sözüm kalmadı…
Şimdi birileri kalkıp “gördünüz mü her şey para içinmiş” diyecek…
İşte sorun da bu ya, işinize gelmediği zaman ucuz propagandalarla işi götürmeye çalışıyorsunuz. Kimse her yazdığından para istemiyor. Biraz empati yapmanız yeterlidir. Bu sadece bir hatırlatmadır, dahası bu tip konularada olaylara nereden baktığınıza bağlıdır.
Yazar: RODİ BAZ
Read Full Post »